Pazar, Ağustos 25, 2013

Uzgörüş : Büyük Resmi Aramak


Vizyon, eyleme geçilmedikçe bir rüyadır.  Eylem, vizyon olmadan yalnızca zaman geçirtir. Vizyon eyleme geçtiğinde dünyayı değiştirebilir.  
Joel A. Barker  (fütürist/yazar)

Hikaye bu ya, gezginin biri yolda giderken inşaat alanında çalışan taş ustalarıyla karşılaşır.  “Ustam ne yapıyorsun?” diye sorar birine.  “Taşları küp şeklinde yontuyorum, ekmek parası için... ” diye kısaca cevaplar usta ve işine devam eder.  İşini istemeden yaptığı asık yüzündeki ifadeden bellidir, pek konuşma isteği yoktur.  Gezgin etrafa baktığında diğer ustaların da asık yüzleriyle çalıştıklarını görür.  Ama az ileride bir usta, güler yüzüyle neşeli bir türkü tutturmuş, sanki çalışmaya yeni başlamışçasına canla başla taş yontmaktadır.  Gezgin bu ustanın yanına gider.  Aynı soruyu sorar, “Ustam ne yapıyorsun?” der.  Usta bir an ara verir, gözleri parıldayarak anlatmaya başlar:  “Ben büyük bir hayır evi yapıyorum.  Bittiğinde yüzlerce kimsesiz çocuk yatıp kalkabilecek, onca aç yoksul yemek yiyebilecek, hastaların dertlerine derman bulacak doktorlar, bakıma ihtiyacı olanlara yataklar olacak, ...”   

Bazı girişimcilerle tanışınca bu hikaye geliyor aklıma.  Bir çoğunun başlatmak istediği iş bence sadece bir üründür.  Hatta, sadece para kazanmak için yapacağı bir üründür.  Ürünü anlatırken gözleri parlamaz, sözleri heyecanla ağzından dökülmez.  Ürünün ne yaptığını, ne işe yaradığını anlatmakta da zorlanır durur...

Anlam aramak

Oysa, girişimcinin işe başlarken heyecanlı olması gerekir. Psikolog Viktor Frankle’ın Nazi toplama kampında bulunduğunda gözlemlediği üzere, insanlar yaşama devam için hayatlarında bir anlam ararlar. İşinizde insanları bıkmadan çalışmaya iten ve çeşitli zorluklara rağmen yola devam ettiren bir heyecan, yaratıcılığın vereceği bir zevk mutlaka olmalıdır.  Bunu, iyi bir uzgörüşün yaratacağı anlam sağlar. 


Ürün işin anlamı değildir, hikayedeki yontulan taş gibidir.  Ürün/Hizmet, bir vizyonu (uzgörüş) hayata geçirirken kullanılan oluşumdur.  Eğer girişimci bir uzgörüşle yola çıkmıyorsa ne kendisi, ne yanında çalışanlar, ne de yatırımcılar (kısacası ona ortak olacak olanlar) heyecan duyar.  Kurulan iş uzun soluklu olmaz, önünde sonunda yolda kalır.   

Steve Jobs'a katlanmak

Steve Jobs iyi bir örnek buna...  Yazılanlardan, hem onunla çalışmanın ne denli zor olduğunu – her ayrıntıya karıştığını, mükemmeliyetçiliğini - hem de sözlü tacizleriyle insanları incittiğini biliyoruz.  Buna rağmen dünyadaki en iyiler onunla çalışmak için niye Apple’da toplanmışlar?  Para için o denli sıkıntıya katlanılmaz... Ayrıca Silikon Vadisi’nde Apple’dan ayrılan birinin benzer bir iş bulması, benzer para kazanması zor değildir.  Benim düşüncem, Jobs bu insanların hayatlarına heyecan veren “anlam” kattığı için onlar Apple’da kalmaya devam ettiler.  Jobs’un çalışanları, kendilerinin yaratacağından daha heyecan verici bu “anlam” için kötü şartlara katlanmaya razı oldular.  Ve, Jobs’un uzgörüşü bu insanların eşsiz başarılara imza atmasına, küresel beğeni duyulan ürünler yaratmasına yol açtı.

Büyük resmi aramak

Girişimcinin bir tanımı da “hiç bir şeyden memnun olmayan kişi”dir.  Vizyon bu tavrın sonucunda ortaya çıkar.  Genelde, bir ürüne bakıp o üründen memnun olmuyorsak, daha iyi bir ürün düşünüyorsak, o “ürün-vizyonu” yeni bir iş fırsatının kaynağı olabilir.  Evet, bir "ürün-vizyonu" ortaya çıkmıştır, ama bu noktada durup düşünülmelidir.  Belki bu üründen çok daha büyük ve önemli bir resim vardır henüz görmediğimiz. Bu ürünün temsil ettiği kavram nedir?  Ürün-vizyonumuzu şimdilik rafa kaldırıp, büyük resmi aramamız yola çıkmadan yapacağımız en önemli yatırım  olacaktır. İşinize ortak olmasını istedikleriniz, ürüne baktıklarında büyük resmin sadece bir parçasını görürler.  Onlara büyük resmi gösterirseniz heyecanları artar, ürünü bu büyük resmin içinde düsünmeye başlarlar, size katılma isteği alevlenir.  Yatırım alma başarınız, en iyi kaynakları elde etmeniz anlattığınız uzgörüş hikayesinin önemine bağlıdır. Apple, vizyon olarak telefonla yola çıksaydı bugün Nokia’yla rekabet eden bir şirket olmuş olurdu. Ama Apple, herkes bakıp da telefon görürken telefon üzerinden çalışan bir uygulama platformu (apps platform) yarattı. “Cep telefonu” denen ürüne yeni bir anlam getirdi, dünyayı değiştirmeyi başardı.

Değişimler fırsat yaratır

Girişimci, uzgörüşe ulaşmak için çevresinde ve dünyadaki değişikliklere bakmalıdır. Değişimler yeni gereksinimler yaratır, değişimle yeni fırsatlar ve tehditler oluşur.  Büyük değişimler büyük fırsatlar yaratır. 

Teknoloji, geniş anlamıyla “bilgi” demektir.  Tıp teknolojisi, tarım teknolojisi, uzay teknolojisinde olduğu gibi.  Ve, bilginin sonu yoktur.  Eskiden insanlığın bütün bildikleri bir ansiklopediye veya Alexandra kütüphanesine sığarken, şimdi Internet ile neredeyse sonsuz bir bilgi havuzu oluşmuştur.  Bildiklerimiz hızla artmaktadır.  Çünkü değişim kalıcıdır, ve değişim de bilginin yaratılmasına sebep olur. Demek ki, girişimciler için uzgörüş yaratacak yeni fırsatlar ve tehditler hep var olacaktır.  Girişimcinin “Ne değişiyor?” ve “Bu değişim, kimi nasıl etkileyecek?”  sorularını sorması onun yoluna "doğru ayakla" çıkmasına yardımcı olur. 

Küresel vizyonla yola çıkın

Eğer küresel bir vizyon ile yola çıkmıyorsanız, durup düşünmenizi öneririm.   Kendinizi neden bir/birkaç ülkenin pazarına (dar bir kutunun içine) sınırlıyorsunuz?  Önünüzü açın. Planlarınızı ve kararlarınızı küresel bir vizyona dayanarak yapın, işin başından doğru başlayın.  Vizyon büyük olabilir, gözünüz korkmasın.  Oraya bir adımda, bir çırpıda varmanız gerekli değildir.  Arkadaşlarımla 1983’de kurduğumuz Maxim Integrated şirketi, ilk binasına taşındığında, giriş kapısının üstüne “Maxim / World Headquarter” (Dünya Merkez Ofisi) yazılmıştı.  Henüz kimsenin bilmediği küçücük bir şirket iken bile, uzgörüşümüzü  gösteriyordu bu yazı.  Günün birinde Maxim küresel çapta bir şirket olacak anlamını önceden o binaya girip çıkan herkesin aklına yerleştiriyordu.    Bu uzgörüş, Maxim’i bugün 2,5 milyar dolar cirosu olan, çok karlı ve her ülkede ürünleri kullanılan saygın bir varlığa taşımaya yardım etti. Vizyona önce siz inanmalısınız, her fırsatta tekrarlamalısınız ki başkaları da inansın. 

Dört soru

Aklımızda yeni bir uzgörüş geliştiğinde, yerinde bir yol seçmiş olmak için dört önemli soruyu yanıtlamamız gerekir:  1- Neden ben?  2- Yapabilir miyim?  3- Kazanabilir miyim?  4- Değer mi? 

Neden ben?” sorusunda aranılan yanıt, hem sizin bu uzgörüşün peşinden gitmenize neden olan istek, hem de sizin bunu yapmaya en iyi hazırlıklı olan olup olmadığınızdır.  Eğer küçük yaştaki çocuğunuz tedavisi olmayan bir hastalığa yakalandıysa, ve siz araştırma yapan dünya çapında bir doktorsanız, bu değişimin sizi bu hastalığa çare bulacak bir uzgörüşe itmesi yerinde olacaktır.  Hem çocuğunuzun hastalığı bu konuya hissi bir anlam yüklemiş, hem de mesleğiniz ve ilgi alanınızla uyumlu, zaten sevdiğiniz konuda bir iş çıkmıştır önünüze.  Yatırımcılar, bu sorunun yanıtını duymak isterler.

Yapabilir miyim?” sorusu da önemlidir, çünkü kimsenin çare bulamadığı bir hastalığa çare bulmak, belki de olamayacak bir işe kalkışmak olacaktır.  Girişimci, ne zaman biteceği belli olmayan araştırma projeleriyle yola çıkamaz, bunları taşıyacak parayı bulması kolay değildir.  Böyle yüksek riskli projeler ancak üniversitelerde yapılmalıdır.  Uzgörüşün dayandığı kanıtlar ve varsayımlar belirlenmelidir.  Girişimcinin ilk işi varsayımları teyit etmek olmalıdır.  İşin uzmanları, uç kullanıcılar, benzer işleri yapanlar varsayımlarımıza baktıklarında ümit görüyorlar mı?  Yoksa kimsenin şimdiye kadar yapamadığını mı yapmaya çalışıyorsunuz?

Bu konuda, ayrıca kaynak gereksinimlerini de düşünmeniz önemlidir.  Her ne kadar girişimci, “kaynaklardan bağımsız olarak bir fırsattan yararlanabilen” diye tanımlanırsa da, olmayacak duaya amin dememek gerekir.  Olmazsa olmaz ana kaynaklar düşünülmelidir: Yeterli insan gücü, fiziksel (bina/araç/alet gibi) ve fikri (bilgi/patent gibi) kaynaklar, ve tabii para bulup bulamayacağınız düşünülmelidir.   Bu konular irdelenmeli, çözüm önerilerı teyit edilmelidir.  Yaratıcı çözümler aramak bu konuda gerekli olabilir.  Kolayca vaz geçmek değil, çıkar bir yolu yaratmak girişimciden beklenendir.

Kazanabilir miyim?” sorusu, bir önceki soru ile aynı değildir.  Bazen, yapabilirsiniz ama kazanamazsınız.  Sizden daha hazırlıklı olanlar, örneğin endüstrideki köklü şirketler, siz yolu gösterdiğinizde işi elinizden alabilirler.  Kazanabilmeniz için, başkalarının yapamayacakları veya yapmak istemeyecekleri işlere girmeniz gerekir. Yaratıcılığa dayanan işler en iyilerdendir.  

Değer mi?” sorusunu önceden düşünmelidir.  Becerilerinizin çok üstünde bir hedefle yola çıkacaksanız, veya çok yorulup çok risk alıp sonunda cazip (karlı) bir iş yaratamayacaksanız, fırsat maliyetinizi düşünüp belki başka bir uzgörüşün peşinden gitmeyi tercih etmelisiniz.

Vizyonu resmetmek

Son olarak, uzgörüşünüzü başkalarına kolayca anlatabilmeniz, ve onların da etkilenmeleri gerekir. Vizyon, en iyisi bir hikaye ile anlatılır.  Vizyon, sözlerle boyadığınız geleceğin resmi olmalıdır.  Başınızdan geçmiş bir hikaye, en etkileyici olarak anlatılır – bütün ayrıntılar hafızanızda canlıdır, ve sözlere dökerken hikayeniz dinleyenin aklında resim gibi canlanır.  Uzgörüş herkesin merakla dinleyeceği bir hikaye olmalıdır.


Herkesin yaptığını yapmamak

Örnek olarak Airties’ın hikayesini anlatayım.  Airties, 2004 yılında iş planlarını yaparken Türkiye’de onlarca modem markası satılıyordu.  Şirketin kurucuları*, üç önemli değişim gözlemlediler: 1) Taşınabilir bilgisayarların kullanımı artıyordu, 2) Modem sinyallerinin daha uzaklara ulaşmasını sağlayacak yeni bir teknoloji geliştiyordu (mesh),  3) Yakın gelecekte internet-telefon-televizyon aynı teknik altyapıyla kullanıcılara sağlanacaktı.  Bu değişimler, kablosuz modem (WiFi) kullanımının önem kazanacağını, Türkiye’deki betonarme binalarda kablosuz bağlantının sorunsuz çalışması için “mesh” teknolojisinin yararlı olacağını, ve kablosuz hayatın yayılmasıyla Airties’ın ileride ürün gamını genişletip telefon (VoIP) ve televizyon (IPTV) ürünleriyle büyüyebileceğini gösteriyordu.  Airties, diğer rakipleri gibi, sadece modem alıp-satan bir şirket değil, hayatımızı değiştiren, “kablosuz hayat”ı gerçekleştiren bir şirket olacaktı.  Şimdi durup düşünelim.  Eğer Airties, diğer rakipleri gibi ürünle (modem) pazara çıksaydı, kimin ilgisini çekebilirdi?  Hangi yatırımcı veya çalışanı Airties’la ilgilenirdi?  Airties’ın kurucuları nereye gittiklerini anlattığında birçok kapının açılma nedeni, hikayenin modem satmaktan çok daha büyük bir resmi, uzgörüşü, anlatmasıydı. 

Dünyayı değiştirin

Unutmayalım, ürün uzgörüş değildir.  Üründen başlıyorsanız, durup düşünün ve bu ürünün arkasındaki kavram nedir, onu bulun.  Kavramı, yani uzgörüşü destekleyen varsayımları belirleyin, teyit edin.  Ondan sonra işinizi bu vizyona odaklanarak başlatın.  Vizyonu gerçekleştirecek ürünleri tanımlayın.  Sadece bir ürün değil, dünyayı değiştirecek çeşitli ürünler çıkartın.  Kimsenin daha önceden yürümediği yolları yaratan olun. 


Kalınız sağlıcakla.




* Bülent Çelebi ve Metin İsmail Taşkın

Pazartesi, Ağustos 12, 2013

Yürümenin Faydaları : İş Kurmaya Sondan Başlayın


"Hiç bir iş planı, müşteriyle ilk temasdan sonra hayatta kalmaz. "
Steve Blank (Silikon Vadisi'nden seri-girişimci, Yalın Girişim yazarı Eric Ries'in Stanford Üniversitesi'nden hocası)

1984 başlarında ilk Apple IIc modeli bilgisayarımı masamın üstüne kurduğumda, bu yeni kutunun ne işime yarayacağını henüz tam olarak bilmiyordum. Ama kişisel bilgisayarların başını alıp gideceğini tahmin etmek zor değildi.  Ben de bu yolculuğun içinde olmak istiyordum.  Kısa bir süre sonra, hem yazı yazmak (WordStar) hem de sayısal tablolar yapmak (VisiCalc) mümkün olduğunda, o Apple ile ilk iş planımı yazdım.  Bu olay İnternet öncesi olduğundan bu konuda bilgiye erişim son derece zordu.  Daha önce başarılı bir iş başlatmış bir ağabeyimden onun iş planını bana örnek olsun diye aldım.  Bu örneğe bakarak kendi fikrimi bir plana çevirdim.  Çoğu laftan oluşan bu planın can alıcı noktasına, parasal tablolara geldiğimde gerçekle yüzleşmek zorunda kaldım.  Satış tahminini nasıl yapacaktım?  Örnekteki sayılar ve tahminler bana yardımcı olmuyordu. Bu soruyu sorup yanıtını alabileceğim birini de tanımıyordum. Bu yeni işin ne kadar satacağını benden daha iyi bilecek kim vardı ki... Çaresiz, “olsa-olsa” yöntemini kullandım.  Yani kafadan attım satış miktarlarını...

Başarısız olunca 

Seneler sonra melek yatırımcı olup elime geçen iş planlarına baktığımda, girişimcilerin olsa-olsa yöntemini ne kadar yaygın kullandığını fark ettim.  Ben o zamanki tahminlerimi tabii ki tutturamamıştım.  Elime geçen her iş planını bekleyen sonuç da aynı oluyor.  Peki, “Hiç tutturan olmuyor mu?” diyeceksiniz.  Söylemesi komik ama olmuyor, çünkü tutturanlar zaten bana gelmiyor. Benim sözüm tutturamayanlara... Girişimciler başarılı oldukları takdirde yollarına devam ederler.  Başarısız olduklarındaysa yardım edecek melek yatırımcı ararlar... Siz hiç, tanımadığı birine gidip, “Ben başardım, çok para kazanacağım bir iş kurdum, ve seninle bu paraları paylaşmak istiyorum” diyen birine rastladınız mı?  Başarısız olunduğunda melek yatırımcıya gidilir ve eli boş dönmemek için iyimser satış tahminleri sunulur. Benim de deneyimle öğrendiğim gibi, melek yatırımcı bu iyimser tahminlere (iş planlarında kötümser tahmin olmaz) bakıp gerçeği bulmak için “şeytanın avukatlığını(1) yapmak zorundadır.


İşi şansa bırak(ma)mak

Yatırımcının görevi girişimciye “para vermek” olarak görülebilir.  Bunu yapan yatırımcılar da yok değildir. Başarı örneklerine özenip, fazla irdelemeden para dağıtan yatırımcılar bugünlerde çoğalmaktadır. "Nasıl olsa başarıyı tahmin etmek imkansız" deyip, "yirmi girişime yatırım yaparım, içlerinden biri ikisi başarılı olursa paramı katlarım" düşüncesiyle haraket eden çok yatırımcı var.  Ama ne siz ne de onlar bu işi bahis oynamak gibi görmemelisiniz.  Unutmayın ki, her kumarbazın “zekice” bir kazanma yöntemi (sistemi) vardır, ama neredeyse hiçbir kumarbaz uzun dönemde kazanmaz. Girişimcinin tahminlerinin tutması gereklidir, ve bu şansa bırakılacak bir konu değildir. 

Ümit etmek strateji değildir

Açıklayım: Bir şirkete iki yoldan para girişi olur. 1) Yatırılan para:  Kendi birikimleriniz, yatırımcının ortaklık karşılığı koyduğu para veya eşten dosttan, aileden aldığınız borç/yatırım gibi. 2) Şirketin satışlarından elde ettiği para. Eğer şirket hayatta kalacaksa, bu para girişleriyle harcamalarını karşılamalıdır. Satış tahminleri tutmuyorsa, paralar biter ve artık size yatırımcı da yardımcı olamaz.  Girişimciler yatırımcılara para karşılığı ümit satar. Satışlar gerçekleşmediği takdirde yatırımcı ümidini kaybeder. Yatırımcı gider. Para biter. Yolculuk biter

Müşteriyle ilk temas

Müşteriyle ilk temasınız şirket "satış aşamasına" geldiğinde olacak ise, yolculuğun kötü bitmesi kaçınılamazdır.  Eğer başarıyı yakalamak istiyorsanız sonda yapacağınızı başta yapmalısınız: Girişimciliğe "satışı" düşünerek başlayın.  Özellikle mühendislerin dikkatini çekeyim, çünkü onlar işlerine önce "ürünü" düşünerek başlar. Okulda iş yönetimi öğrenmiş olanlar da hataya düşer, "iyi para getirecek" bir iş düşünerek başlarlar... Girişimcilikte yapılması gereken, işi planlamaya önce "satışı" düşünerek" başlamaktır.

Kim bilir

Eğer satış tahmini yapamıyorsak, neden yapamıyoruz? Bu sorunun yanıtı, ya bilmemiz gereken verilere sahip değiliz ya da “neyi bilmediğimizi bilmiyoruz” diye özetlenebilir.  Sorunu doğru tanımlamak çözümün yarısı olduğuna göre, yapacağımız: “bilmediklerimizi belirleyip bilinir hale getirmektir”. Peki, bizim bilmediklerimizi kim bilebilir? Benim 1984'de sorduğum şekliyle: "Bu yeni işi benden daha iyi kim bilebilir?" 

Müşteri yardım etsin

Bir şirket hedeflediği müşterileri için değer yaratırsa, yarattığı değerin bir kısmını satış bedeli olarak müşteriden almayı hak eder.  Eğer satış tahmininiz gerçekleşmiyorsa, karmaşık açıklamalara gerek yokEinstein “Her şey olabildiğince basite indirgenmelidir, ama daha basite değil” demiş.  İş konusunda düşünürken ben de bunu kullanıyorum.  Kısaca, çareyi “Müşteri için değer yoksa, satış tahmini tutmaz” ilkesinden hareketle aramak gerekir. Ancak, kıymetli zamanınızı ve paranızı kaybetmek istemiyorsanız, bunu yola çıkmadan düşünmelisiniz, yolda kaldıktan sonra değil. Müşterilerin yardımlarıyla bilmediklerinizi yola çıkmadan öğrenebilirsiniz. 

Yürümenin faydaları

“Neden satış ile başlamak gerekir?” sorusunu böylece yanıtlamış olduk.  Peki, müşteri için değer yarattığımızı nasıl bileceğiz?  Bu sorunun cevabı sizin sıhhatinize sıhhat katabilir! Zira her nerede oturuyorsanız, o kapalı mekandan çıkıp yollara düşmeniz gerekecektir.  Sorunun cevabı o mekanın içinde bulunamaz.  Sorunun yanıtını sadece hedefinizdeki müşteriler bilir.(2) Yürüyün gidin ve onlarla yüz yüze tanışın, konuşun, ne yaptıklarını yaşadıkları ve/veya çalıştıkları tabii ortamlarda gözlemleyin.  Sizin tahminlerinizi doğrulamanız, yanıldığınızda düzeltmeniz, ve eksik bilgileri (bilmediğinizi bilmediklerinizi) öğrenmeniz ancak müşteriler size yardım ederse gerçekleşebilir.  

Gelecek yazımda örnekler getirip, önemli bulduğum bu konunun daha derinine inmeye çalışacağım. Nasıl uygularsınız burada yazdıklarımı, anlatacağım...


Kalınız sağlıcakla. 



Not:  Blog'umu sizlere daha yararlı yapabilmem için düşüncelerinizi ve sorularınızı yazabilirseniz sevinirim. (neyi çoğaltayım / neyi azaltayım, ne ekleyim/ ne çıkartayım): 
ziya@boyacigiller.com

(1) Şeytanın avukatı, sırf bir konu tartışıldığında olumlu ve olumsuz fikirler ortaya çıkabilsin diye konunun karşı görüşünü savunan kişiye denir.  Katolik kilisesinden çıkma bir tabirdir, Türkçemize de girmektedir.  Geçmişte bir dindar, aziz payesine yükseltilecek olduğunda karar vermeye çalışan din adamları, ve Papa, bu kişiyi hem destekleyen hem de desteklemeyen kişilerden fikir almak isterler. Ama böyle iyi biri için kötü söz edecek olan ancak "şeytan" olacağından, hiç kimse ağzını açıp konuşmak istemez.  Çaresiz, kilise kararı desteklemeyenlerl temsil edecek birini atamaya başlar, bu kişi olumsuz bildirileri toplayıp sunar; ve halk tarafından "şeytanın avukatı" olarak bilinmeye başlar. (Kaynak: Wikipedia)

(2) Bu anlatım için Steve Blank'in söyleşilerinden yararlandım.

(c) Copyright 2013 Ziya Boyacigiller

Pazartesi, Ağustos 05, 2013

Risk Konusu : Yelpazenin Neresindesiniz?


Risk alıp da başarısız olan affedilebilir.  Hiç risk almayan ve hiç başarısız olmayan, tüm varlığıyla başarısızdır. 

Paul Tillich (filozof)



Ben, isteyen herkesin girişimci olabileceğine inanıyorum. Çünkü, mahallemizdeki simitçimiz de girişimcidir, Steve Jobs da... Girişimcilik geniş bir yelpazeye yayılır. Başkası size iş vermiyorsa, sizin kendi işinizi yaratmanız gerekir, mecburiyetten girişimci olursunuz. Bizim simitçi yelpazenin bir ucundadır. Bir fırsat görerek girişimci olanlar da, Jobs gibi,  yelpazenin diğer ucundadır.  Siz de girişimci olabilirsiniz. Hatta olmalısınız. Eğer girişimci değilseniz, belki de sorun yelpazenin neresinde olduğunuzu düşünmemiş olmanızdandır...

Başarısızlıktan korkmak

Yeni bir sınıfa girişimcilik dersi vermeye başladığımda, "Kimler girişimci olmak istiyor?" diye sorup, ellerini kaldırmayanlara "Neden olmak istemiyorsunuz?" derim. Bunların önemli bir kısmı girişimci olduklarında başarısız olmaktan korktuklarını dile getirir. Haksız oldukları da söylenemez. Girişimci yola çıkınca her gün bir sürprizle karşılaşır. Bazen iyi bazen de kötü; ama hiçbir yeni iş sahibi her gün başarıdan başarıya koşmaz. Daha önceki yazılarımda anlattığım ‘yol bulma’ süreci çeşitli sorunları belirlemek ve çözmekle geçen bir yolculuktur. Çoğu zaman da yol tam olarak belli olmadığından tahminlerle hareket edip, eksik bilgi ve belirsizliklerle dolu bir durumda önemli kararlar almak gerekir. Bırakın genç öğrencileri, başarılı olmuş ve kendini kanıtlatmış girişimciler bile bu yolculuktan ürker. Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg şirketini satması için gelen çok elverişli teklifi geri çevirdiğinde, sebep olarak bir daha böyle iyi bir iş başlatabileceğini düşünmediğini, emekli olmak için de çok genç olduğunu söylemiş. Günümüzde bir ilah gibi sevilen Steve Jobs, Apple'dan ayrıldığında Next isimli bir girişimde bulunmuş ama Apple benzeri bir başarıyı tekrarlayamamıştı.  Ama Jobs “Başarısız oldum, durmalıyım,” demedi.  Next sonrası geri döndüğü Apple’da, önceki başarısızlıklarından çıkardığı derslerle hepimizin hayranlığını kazanan yeni başarılara taşıdı Apple’ı.  

Başarısızlık en iyi öğretmendir 

Daha önce yazdığımı tekrarlayım:  Silikon Vadisi’nde başarısız girişimciye, deneyimli girişimci derler.  Başarılı olmaya çalışmak gereklidir, ama başarısız olacağım diye yola çıkmamak da başarısızlık olarak görülebilir. 

Eğer girişimcilik öğrenilebilir diyorsam, öğrencilerin bu haklı sorununa bir çözüm bulmam gerekirdi. Çözümü tamamen farklı bir konudan yola çıkarak buldum. Psikoloji profesörü Polonya asıllı Amerikalı Mihaly Csikszentmihalyi'nin Flow (Akış) adlı kitabını okurken yaşadım aydınlanma anımı. Çocukluğumda keman çalmamı, yaşım ilerledikçe hiçbir zaman iyi çalamayacağıma inandığımdan 15 yaşlarımda kemanı bırakmamı, ve hayatımda yaşadığım pek çok zorlandığım anlarda yaşadıklarımı açıklayan bir kavram olarak bu kitapta bulduğum aşağıdaki çizimi sahiplendim. 


Benim girişimcilik yolculuğum bu çizimle çok güzel anlatılabiliyordu. Baktığımda, birçok başarılı girişimcinin de yolculuğunu anlatıyor bu çizim...

Nasıl mutlu olunur

Prof. Mihaly aslında insanların gün boyunca neler hissettiğini araştırmak istiyor ve gelişi güzel seçtiği deneklere birer titreşim cihazı veriyor. Gün boyunca değişik zamanlarda cihaz çalıştığında denekler bir anket doldurup o anda ne hissettiklerini belirtiyor. Profesör anketleri değerlendirdiğinde insanların günde 3 kez kendilerini mutlu hissettiklerini görüyor. Hangi zamanlarda?  Yemek yediklerinde!  İşin üzücü yanı çoğu insanın gün boyunca 3 yemek dışında mutlu olduğu bir zamanın olmaması... 

Akış bölgesi

Daha sonra profesör bu çizimi yaratıyor. Genel olarak, çizim insanların yaptıkları işlerdeki hedefleriyle becerileri arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Beceriden daha yüksek bir hedef seçildiğinde endişe ve gerginlik yaşanabiliyor. Hedef becerinin çok altında kaldığındaysa, sıkıntıdan içimizden işi yapmak gelmiyor. Hedef becerimize uygun seçildiğindeyse, "akış" bölgesinde oluyor ve yaptığımız işten zevk alıp mutluluk duyuyoruz. Hatta hedef becerimizin azıcık üstünde olduğunda, becerimiz de artıyor işi yaparken. Bilgisayar oyunları oynayanlar sanırım bunu fark etmişlerdir. Oyun yazanlar da bu prensipten yararlanıp bizleri akış bölgesinde tutmaya çalışırlar.  Oyun becerimiz ilerleyince de bize seviye atlatırlar.  Profesör Mihaly bize günde 3 kere değil, becerilerimizle uyuşan hedefler seçerek hayatımızın çoğu anında mutluluk duymamızın mümkün olduğunu gösteriyor. Akış bölgesinde iş yaptığımızda mutluluk duyarak, zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden çalışırız.  Eğer ben de çok zor veya çok kolay parçalar seçmeseydim, belki şimdi hala zevkle keman çalıyor olacaktım.  

Simitçi ve Steve Jobs

Girişimci olmaktan çekinen gençlere "Sokakta simit satma işini başlatmaktan korkar mısınız?" diye soruyorum. En deneyimsiz girişimci bile, ilk gün olmasa da birkaç gün içinde işi döndürmeye başlar. Bu işte ilkokul mezunu bir girişimcinin becerisi hedef için yeterli olacağından başarıya ulaşmak zor olmayacaktır. Ama canı sıkıldığından çoğu girişimci bu işi uzun zaman sürdüremeyecektir. Öte yandan hedefiniz Mark Zuckerberg veya Steve Jobs gibi olmaksa, kim olursanız olun sizi endişelerin ve gerginliklerin beklemesi kaçınılmazdır, zira seçtiğiniz hedef becerinizin çok çok üstündedir.  Girişimci olmak isteyen gençlerden simitçi olmak isteyene rastlamadım, ama hayallerinde Zuckerberg veya Jobs olanlara rastlıyorum.

Takım becerisi 

Girişimcilik, bisiklete binmek veya yüzmek gibi, yaparak öğrenilen bir iştir. Deneyim olmadan nasıl girişimci olacaksınız? İlk girişiminiz size beceri kazandıracak ama sizi çok zorlamayacak bir girişim olmalıdır. Seçtiğiniz ilk iş bir başlangıçtır – hedef çok zorlayıcı olmamalıdır. İlk işin görevi sizi bir sonraki işinize hazırlayacak olmasıdır. Eğer bu kadar beklemek istemiyorsanız, süreci hızlandırmak takım kurmakla olabilir. Takımınızdakilerin becerileri de sizin becerinize eklenecektir. Tabii takımın bireylerinin birbirini tamamlayan becerileri olması en iyisidir.

Taklitle de başlanabilir

Hatta ilk işiniz başkalarının kurmuş olduğu bir işin benzerini başlatmak da olabilir. Size yolu gösteren varsa, boş yere risk alıp yeni bir yol aramak, başlangıç aşamasında olan bir girişimci için en iyi seçenek değildir. İş yönetme becerinizi geliştirdiğinizde, ve şimdiki işiniz size sıkıcı gelmeye başladığında, bir sonraki aşamaya geçip başlatacağınız iş için hedefi yükseğe çekip fark yaratmaya çalışabilirsiniz (çizimdeki sarı ok).

Yukarıda yazdığım gibi, girişimcilik zaten sizi zorlayacak sürprizlerle doludur. Hayatta risk almadan yaşamak mümkün değildir.  Hiç olmazsa risk alırken hedefinizi becerinize göre seçerek hayatı daha zevkli hale getirebilir, ve başarı olasılığınızı arttırabilirsiniz.

Kalınız sağlıcakla.



(c) Copyright 2013 Ziya Boyacigiller